Bir varmış, yokmuş
Bir akşamdı, gün batımı yaşanıyordu
Tan yerinin kızılı boyamıştı yakomozlaşan
deniz kokulu mavilikleri
Kuğu edasıyla raks halinde şarkı söyleyen
martılar oynaşıyordu
Kızkulesi heyacanla denizin orta yerinde
endamıyla beklemekteydi
Neyi, kimi, bilinmezdi
Bir anda kızıla boyanmış gökyüzünden, sıyrılıp
gelen bir süliet belirdi
Heybetliydi, bir o kadar naif
Avuçlarında aşk, bakışlarında yürek yakan
tutuşmalar saklıydı
Ellerini uzattı kızkulesinin saçlarına, boğazında
düğüm düğüm bir sevda
Kokusunda boğulmak, ya da alev alev
tutuşmak istercesine
Bir anda tramvayın gıcırtısı, vapurun ıslık
sesleri duyuldu, sise büründü gökyüzü,
Karardı Karaköy sokakları, yankılandı acılar
Üsküdar semalarından
Galata uyandı rengarenk rüyalarından
Ayakları zincire vurulmuş, prangalar yüreğinde,
bir ölüm matemindeydi
Gözyaşları kan kızılı, Galata’nın dudaklarından
süzülüp kızkulesinin gözlerinden akmaktaydı
Ortalık yangın yeriydi ,naçar herkes etrafında
onu izlemekteydi
İstanbul şaşkın,İstanbul mahzun ,bakıp bakıp
ağlamaktaydı
Dedim ya ….
Bir varmış, bir yokmuş
Ve İstanbul’da sevdalar, varmışın içinde
yaşanmış, yokmuşun içinde biten bir masalmış
Funda Emre