26 Temmuz-3 Eylül
I.
Öfkeyle koştuğum her şiir sonu
Bir sabaha çıkıyor mutlaka
Kırmızı doğmaya mecburmuş tüm sabahlar, öğrendim bak!
Sen uyursun her gün doğumunda durmadan
Ben uyandırmak için tutarım farbelalarından seni
Mırıl mırıl
Sarmanlaşırsın iyice
Utandığım notalar yakalar
Yakalar ellerimi
Bak, görmüyor musun?
Aç gözlerini sevgili,
Bugünler artık kırmızı.
Usul usul
Terk ederim o çocuk parklarını,
Sabahları.
Şölen meydanları açılır kalbimde
Hemde en kuzeyinde, gitmemi istersin
Bense kalmak isterim durmadan o deli günlerde
Satıyorum, bir kıvılcımla yanan günleri, bugünlerimize
Söz bak
Bir mutlu olacaksın, bir çocuğun elleri kadar hemde.
Söz !
Bir sabah uyanacaksın,
Her ihtimali yaşamış olacağız, o gelecek tren seslerinde
Şimdi işte benim bu dediğim, ne demekse
Onu diyorum bak
Pencereden bakıyorum o vakit kalkıp
Kırmızı sevgilim,
Her yer kırmızı !
Raylara atıyor kendini geride kalan zaman
Dönüp duruyorum bu şiirin başına
Onu da fırlatıyorum şu camdan
Bir deli kesiyor onu tam da ortasından
Bilirsin,
Neydi bu deli’lik geçmiş zaman kiplerinde ?
Kesilen yerlerinden bu şiir, eğiliyor dizlerine
Kırmızıdan geride kalan bak
Birkaç el mektup olsun istiyorum bazen
Yazmaları gibi annemin.
Biliyorum, artık kimse avunmaz bu sabahın eteklerinde
Ama fırfırlı olsun ister annem
Dönsün dursun o zaman bu şiirlerde.
II.
Aşk diyorlar her şiir sonuna
Kim, bir oğlan çocuğunun elinde ölmeye hazır bir gül görse
Kırmızıysa üstelik
Birde saklıyorsa elleriyle dikenleri
Aşk oydu işte, Çingene sepetlerinde
Birkaç bükümlük dudak bıraktı şimdi
Sepetlerinden boşalmış Çingene sesleri,
Bize kırmızıyı hatırlatır, iyi dinle.
Kuyruk sallar, birkaçta unutulmuş cümle
‘Ben bir kadın sevdim ki evim artık gül kokar.’
Bir zamana kurban gidecek her sabahımız
Başka yeşiller rest çekecek bu gidişe
Göreceksin ki savrulmuş olacağım
Yakıştığım beyazlarda, en kırmızı yelelerimle
Ah, sen tanımazsın şimdi
Füsunla tanışacağım o sabah işte
Annem duymasın
Bende okşayacağım onun terliklerinde kalan ayak izlerini.
Koşacağım Füsun’a
Kollarını açmayacak bu kırmızılıklara büyük ihtimalle.
Öfke yakalar ellerimi kırmızıyı hatırımdan çıkardıkça
Hatırlamalıyım o zaman işte !
Tedavülden kalkmış bir damla kandı aşk artık.
// Beni affedecek misin Füsun ?
Geleceğim yanına, söz
Uçarak hemde
Bizim zamanımız öyle değil pek
Uçurumlar söz konusu değilken bile
Uçmak isteriz, en ince gökyüzünde //
Bu satırlarda sır olsun kırmızı
Kim onu bulursa, kalbimi vereceğim ona
Sen bulma Füsun, kırmızı artık ‘sevgili’de, kalbimse
Kalbimse kuzeyde!
Çok üşümekten gelemeyeceğim yanına artık.
Şimdiyse burada
Bir küçük kız mum yakacak,bir Pazar ayininde
Yaramazdır komşu çocukları bilmezsin sen Füsun
İşte geliyorlar
Devirecekler mumu elleriyle!
——
Ah, yanacaksın ve anlamayacaksın
Bense diyorum, söneceğim, uğursuzluk getireceğim bu ayine
Başın ağrıyacak, sonunu isteyeceksin sürekli sen
Bir nokta atışı belki de
Bense, menzili şaşıracağım hep
Hiç varamayacağım bu şiirin son dizesine.
III.
Uyuma artık sevgilim
Doğuyor kızıl bir sabah, tenine
Hadi kalk şurdan
Senin gecenden kalma bir ay kayboluyor, tenimde
Meydanlara çıkacağım o sabah,
O meydanlar
Yok o meydanlar
Nereye sakladın onları doğruyu söyle
Şu şehrin meydanlarında direk gibi eller
Ellerimiz
Nerede ?
Kopya çektimse
Bir senden
Birde Füsun’un kızından işte.
Bu şehrin üstünde
Ve
Saat kulesinin altında, bir yerlerde olmalı.
En deli rüzgarlar bizim için esmeli ve karışmalı kırmızılar şehrin körfezine !
Hisset, hadi !
Dilek şart kiplerimi !
Söz verdin
Söz dedim kırmızıya bende, kaybolacağız bu şehrin en bilinmezlerinde
Sözün söz mü
Bilemem
Ben bir notaya başlayacağım o sabah
Meydanın ortasında
Tik-tak ve
O deli rüzgarın es’iyle !
Hadi ama sevgilim
Bak sabah olacak az daha
Daha olmadan sabah, şu gecenin koynunda
Henüz gelişmemişken bu eller
Buluşsun şu başıbozuk şiirin ortasında
Anıt gibi dikilsinler bu şehrin meydanlarına!
IV.
Ne bakire olarak geliyorum sana
Ne de fahişe
Kırmızıyım ben, yine en kırmızı -benim-
Soluğunda daha çok kırmızılaşmak niyetinde
Geliyorum bak
Füsun bizi azletsin
Delirmek niyetine geldik bugünlere
Bilirsin,
Ah, tekrara düşüyorum
İşte kucağından.
Yeşil ajandalardan sızıyorum gecelere
Belki birkaç nüshadır an’lar
Onlarla geliyorum,
Çok fazlalar.
Bir çocuğun elleri kadarlar.
Yumruk yapmalarını istiyorum, öyle sayıyorum onlardaki izlerini
Milyonlarca
Bak, onlarda bizim
Hepside bizim !
Saçların uzamaya başlıyor tenimde
Uzasın
Aklıma iyi şeyler gelmiyor
En sonunda sen beni, en diplerine
Kaçıracaksın
Ben başladığımda bu dizelere
Fenaydı ortalık
Hayır
Yok hayır
Öfkem satırlarca zora koştu beni
İyi tutamadılar dizginlerimi
Dönüp durup ben nasıl vardım bu uçurumlara demekten vazgeç-meli-
Meydanlardı bizi çağıran, bir dinginlik gibi
Şimdiyse
Öfkemin s’si kaldı bir tek
O da s’den bir sessiz bir seda saklar gibi
Gibilere yakışmazsın sen
Sana ilk gözlerim açıldığında‘bu an’ı yaşamıştım doğduğumda ben!’ dedim
Yanılmışsam eğer, ruhumda kalmış olmalı izin
Tenimdeki ben gibi
Bak Güney Amerika’yı andırıyor sanki
Bir yaşlı Kızılderili, barış çubuğunu yakmış,
Oturmuş tam oraya
Fena tütüyor sevgilim baksana
Gece onun dumanında kaybolmakta
// İşte şimdi hatırlıyorum o günleri
Şölenli sabahlarımı anlattığım,
Takasa alıştırdığım günlerimi
Kalbimin ıskontosuydu hepsi
Şimdi işte bunların bütün bütün hepsi,
Çığlıklarımla büyüyen bu meydanlar artık yarattığın düzlükte
Buluruz belki sabahın beşini
O zaman ben seni sonsuz –daha- yaşamış olurum,
Sonsuz defa, sonsuz zamanda
Sense beni. //
En’lerini çalmışım
Gün doğumu yetmemiş, yetişmemiş kalbine
Bariz ki kapalı hala gözlerin
İsteğin kırmızıysa eğer sevgili
Kırmızı..
Ey kırmızı!
Terk et şimdi burayı!
İstemek geliyor bana ansızın..
//Kadındır
Bilir dir
Kırmızıyı da
Sevmelidir//
Dediğimde yine çaldığım imgeler utançla uyanır,
Açılır senin sabahlarına
Ah, üzgünüm
Başında neyse sonunda da aynısı olacak -sevgili-
Terli
Kanlı
Ve kirli
Bak bunu özellikle Füsun duymasın
Sonra annem.
V.
Bi’ sakinlik yakalamış dört bir yanımızı
Anlaşılan o ki
Bu kemanın susması
Bir ölüm getirecek şimdi bu şölen düzlüğüne
Ah, bak gülmelisin sen
Ba’su bâde’l-mevt!
Doğacağız, sabahsız, gecesiz, öylesiz bir vakitte
En dipli gece sırtlarında dolanırken -el ele-
Ve yazılacak yeniden tüm şiirler
O gece tüm şaraplar dökülürken
Diplere doğru akarken hepsi
-İşte o gece üçten sonra
En ıssız gecenin koylarında-
Dinginliğe ereceğiz o vakit işte!
Hissedeceğiz en dipleri.
//Dönmeli, geri gelmeli
O sevdalar çağı.//
Gör-meli-sin
Dilek şart kiplerimi
Hepside bak artık senin koy’unda
Dizi dizi
VI.
İstediğin güzelliği yakaladın mı boynundan (?)
Uzun zamandır bak ,
O tren geçmiyor bu evin yakınlarından.
Çekiyorum şiir geçirmez perdeleri sonuna kadar
Ah, uzun, çook uzun zaman
Koşamadığımız yollar olmuş
Varamadığımız meydanlar.
Hadi söyleyin şimdi bundan ne çıkar(?)
Güzü boş ver,
Ulaşılmaz asma kabaklarını
Unut hadi, hadi
O evin içinde ve kırmızıdan en uzak yerde.
Hatırla o zaman, bak ben taneciktim senin en koy’u -us-unda
Bekleseydin tarlalarda -bin -ekindik,
Eğer sürülebilseydik,
Eller, eller…
Bir dikil(e)mediler şu zavallı meydanların orta yerine
Ne dizinde dururlar
Ne de Pazartesi yetsin onlara-iste ki-
Bir Pazar ayininde yandı hepsi
İşte o adadan kalanlar bütün bütün değilmiş
Ki yarımsa eğer,
İyisi (mi?) bu kadar
mış
sev
gi
li
//Ve Ece, gömleği içinde korları
ateşleyen Büyücü Kadın bildiğini hiçbir zaman anlatmak
istemeyecek bize.//
Her aşkın sonunda bir ayrılık şiiri saklıdır
Bense tam ortasından selam çaktım bu satırlarla
Şu aşkın en onulmadık noktasına
Bir sona alıştırır gibi bu şiiri
Ve kurtulur gibi en diplerden
Haykırır gibi kemanlar
Kusar gibi piyanolar
Ölürdü bütün kırmızılar
Kim ne yapsın artık ölü kırmızıyı (?)
Sen bana şapkanı ver
Ya da boşver.
Cadı Kadın gülümsedi sonunda,
Kalbini değil
Şapkanı
Ça la ca ğım
Karşılığında vereceğim kırmızıyı
VII.
Şu kuleden şu kuleye
Gerilmiş tüm ipler; uçlarında kırmızı
Gördüm hepsini
Nasıl da insanı ayartır,
Oynaşan mor salkımların
Dizmişsin dizinin dibine kaldırımları
Tek tek baktım
Ah, çocuğun olmuş, yetim hakkı bırakmışsın geride
Kaybolan valizler gibiyim şimdi ben
Ne taraf ulaşırdı senin düzlüğüne
Üzüldüğüm aralıklar oldu kaldırım kenarlarında
Oturdum oraya
İyice ve Güzelce
Birkez de öyle baktım adanın
En derin koy’u -us-una
Ah, kaçtım delice o aralıklara
Kaçtım kaçtım
Kalbimi de tam o araya bıraktım
Patır patır koştumdu yamacına
Ve şimdiyse atıyorum kendimi raylara.
Ben daha gelmeden bu düzlüklere
İnanamayacaksın eyy kalbim!
Bu adanın en koy’u -us-unda
Yitip gitmişsin sen eyy sevgili!
Ne deli’likti (?) kim yaşamış ki bunu
Hiç görmediğim kulelerden-di her şiirin sonu
Tadılmamış henüz
Yiten rüzgarların tenindeyim
Evet, işte onlar
En deli rüzgarlar
Tüm bunlardan geriye kalan ne birkaç el mektup
Ah, ne de bu şiir annemin yazmaları gibi olacak
Bunlardan geriye bir kaç el’lik as kalacak
Rest çekecek bir dahakine bu Ada
Ve menzili şaşacak
Hiç dönülmeyecek geri
Gerii
Unutulmuş bir şey gibi
Adada tren sirenleri
El salla ardımızdan şapkanla
-Bin-
Reveransla, hadi!
Hadii
Anladım ki bu düzlükte
Herkes kendi şapkasının altında mutlu olacak
Bir ya
ğğ
Gibi.
Merve ŞEN