Zamanı İfadesiz Bırakanlar-Kefe

Yıl 1960.

Anadolu’dan maddi imkansızlıklardan dolayı büyükşehirlere ve yurtdışına göçlerin yoğunlaştığı zamanlar.

Babası köyün imamı* olan 7 kardeşli Halil de maddi imkansızlıklardan dolayı ailenin en cevvali olarak emsal yaştaki arkadaşlarıyla birlikte Çankırı’dan trenle Ankara’nın yolunu tutmuş.

Köy yerinde yetenek olarak marifet kazanacakları çok bir iş olmadığından ellerinden tek gelecek iş amelelikmiş.

Gara iner inmez daha önce köylerinden Ankara’ya giden Raşit dayı karşılamışlar onları ve onun refakatiyle Keçiören Kalabada bir inşaatta çalışmaya başlamışlar.

Başlarında çalışma hızıyla nâm yapmış bir laz usta sırtlarında 40 adet kiremit gün boyu sayısızca yukarı aşağı çıkıp ona tuğla yetiştirirlermiş.

Laz ustanın hızından kaytarmak şurada dursun nefes dahi almadan gün boyu çalışırlarmış.

Laz usta iş anlamında hızlı olmasının yanında ağzı da bozukmuş.  Tuğla geç kaldığı an yarısı anlaşılır yarısı anlaşılmaz başarmış küfürü. Hatta kimi zamanda bir iki tane de patlatırmış.

Aynı laz bu kadar iyi ve hızlı çalışmanın getirdiği iştah olacak çok da iyi yemek yapar, başkasının yaptığı yemeği yemez ve iyi de yemek yermiş.

Yine bir gün öğlene doğru Ağustos sıcağında paydos verildiği zaman, laz usta her zaman olduğu gibi hiç kimseyi karıştırmadan yemek yapmaya koyulmuş. O sırada da Halil inşaatın üst katından aşağı bakarken ve aşağıda at arabasıyla armut satan bir amca gözüne ilişmiş.

Yaşlı adamcağız sıcaktan öylesine bunalmış ki inşaatın karşısındaki çeşmenin başında önce elini yüzünü yıkamış sonra dakikalarca kana kana suyunu içmiş anca kendine gelmiş.

Halil bir yandan amcayı izlerken bir yandan da armutlarda gözü kalmış. Tek başına kendisine alsa olmaz, herkese almaya kalksa parası yetmeyecek öylece çaresiz yaşlı amcayı izlemeye devam etmiş.

Yaşlı adamcağız kendi yorgunluğundan olsa gerek atına da su vermek için terazinin kefesine su doldurmuş ve birkaç defa atına bu şekilde su vererek onun hararetini de almaya çalışmış.

Bizim cevval Halil bunu görünce hemen aklına cinlik gelmiş ve laz ustanın ‘’ nereye gidiyon la it oğlu yemek hazır olacak şimdi ‘’ sesi kulağında yankılanarak koşa koşa aşağı inmiş.

Hemen yaşlı amcanın yanında bitmiş ve; ‘’ Hacı amca hiç sana yakışıyor mu armut yaşından başından utan ! Armut tarttığın bu kefede ata su veriyorsun. Ne olacak bizim sağlığımız, bak ben armut alacaktım şimdi nasıl alacağım, seni zabıtaya şikayet edeceğim ‘’ diye başlamış avazı çıktığınca bağırmaya.

Yaşlı amca ne yapacağını şaşırmış.

Oğlum dur bağırma yapma etme dese de Halil bu şekilde çıkışmayı devam etmiş.

Yaşlı amca baktı ikna edemeyecek, Halil çok kararlı çaresiz kalıp şikayet etmemesi için ‘’ oğlum aha sana poşet istediğin kadar da al ama zabıtaya da deme söz para da almam ‘’ deyince Halil birden susmuş ve canı çekip parasının yetmeyeceğinin düşündüğünden alamadığı armutlardan bir poşet kadar almış.

Bu arada yemek için hiç kimseyi beklemeyen kurnaz Laz Usta sesleri işittiğinden dolayı olsa gerek yemeğe başlamayıp Halil’i beklemiş. Halil gelince de bozuntuya vermeden ‘’ La it oğlu nereye gittin bak melemen soğudu ‘’ diye otorite koruma adına hafifçe çıkışmış Halil’e.

Cengaver Halil Laz Usta’ya kısık bir ses tonuyla ama ikna edeceğinden emin şekilde ‘’ Armut aldım usta yemekten sonra yiyelim diye ‘’ demiş. Sessizliğe bürünen laz usta ekmeği bölmüş, yarını Halil’e vermiş ve kafasıyla adeta aferin ifadesi iyi yaparak başlamışlar yemek yemeye.

Yemek sonrası Laz usta Halil’i çağırmış armutların mükafatı olarak 1 saat de izin vermiş dinlenmesi için.

Halil de karnı tok, armudu da yemenin hazzıyla gideyim sıcacık kumun üstünde bir öğle uykusu çekeyim diye aşağı inmiş.

Şapkası yüzüne çekmiş ve öylece uykuya dalmış.

İşte bundan sonrası tam bir trajedi ve ibret alınması gerekir cinsten.

Yaşlı amca Halil’e hakkını helal etmediğinden mi, dikkatsizlikten mi ya da kader midir bilinmez; Halil kumun arka tarafında uyurken yenice kum getiren kamyon geri gelir ve Halil’i uykusunda yakalar altına alıp üstüne tonlarca kumu boşaltır.

Can havliyle Halil’in çığlığı duyulur ama çok geç kalınmıştır. Laz usta, Kamyon şoförü, arkadaşları ve mahalleli hemen koşarlar. Hepsinin elinde bir kürek toprak içinde Halil’i ararlar. 10 dakikadan uzun sürer Halil’i bulmaları.

Yaşar yaşamaz şekilde götürürler hastaneye. Halil tam 6 ay hastanede yatar. Ölümden dönen Halil Allah’ın hikmeti derin sıyrıklar, kas ve doku zedelenmeleriyle atlatır.

Taburcu olmaya olur ama zerre takati yoktur. Arkadaşlarının yardımıyla köye döner. Köyde halini gören annesi perişan olur. Şükür için bir kurban keser babası. Derisinde de 40 gün kundakta bebek beler gibi yatırırlar Halil’i.

Halil tüm bu yaşadıklarından sonra deride sarılıyken uzunca düşünür, haksızlık ettiğini, ah aldığını anlar ve iyileşir iyileşmez etrafındaki herkese başkaları böyle bir şeye tamah etmesin diye de anlatır. Anlatır ki bir daha başkası böyle bir şey yapmasın diye…

*O dönem imamların devlet tarafından verilen bir maaşı yokmuş ve maaş olarak her hane 2 hak buğday verirmiş.

Ahmet KİRAZ

Bu yazı Zamanı İfadesiz Bırakanlar... kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.