
Bir hışırtı çağırdı sanki gölgeleri bir bir nefessiz geçerek…
Ne kuş sesi, ne ağaç sesi, ne de başka bir şeydi bu !
Er vaktin mahmuru perdenin arkasından bir süre sesi aradım.
Sokak bomboş, uzaklar sisle bürünmüş, gökyüzü ise temizdi…
Emareler sese dair yokluğu gösterince ben de hafifçe doğrulup bir iki adım attım.
Zihnim açık büfe sergisinde ne yesem der gibi bulanık ve gözlerime inanmak istemez gibiydi.
Öyle ki neydi bu diye sayıklayan içimde koca bir nefes buhranımı artırmış haylice terlemiştim.
O an saat ile göz göz göze geldik…
Akrep ve yelkovan birleşmiş 05:05’i gösteriyordu.
İçimde susuzluk hissi olmamasına rağmen tamamen rahatlamak adına iki yudum su içtim.
O iki yudum su boğazımda geçilmez kilit oldu.
Yutkunamadım bir lahza.
Vücudumu hızlıca bir ateş sardı.
Sanki ben ben değil, bu evde, bu eşyalarda bana ait değildi.
Neydi bu ses !
Neydi de beni bu hâle getirdi.
Telaşım iyiden iyiye artınca dayanamayıp koşar adım üzerimde ne var ne yok bakmadan kendimi dışarı attım.
Sokağın sessizliği kovalar şekilde nereye gittiğim önemsiz kalbim ağzımda amaçsızca yürüdüm.
Bir an neredeyim diye kafamı kaldırdığımda saat kulesine kadar geldiğimi fark ettim.
Saat 05:20’yi gösteriyordu.
Ömrümün yarısını sanki bir anda geçirmiş gibi hissettim.
Ama ne ilginçtir evden ayrılalı sadece 15 dakika geçmişti.
Vücuduma sirayet eden onca korku arasında içimden halime bakarak tebessüm etmek geçti.
Zaman… Zaman dedikleri işte bu !
Ne saniye, ne saat, ne günler, ne yıllar…
Zaman hissettirdiği kadar geçiyor bedende.
Biraz rahatladım.
Adımlarımı yavaşlattım ve algım iyice açılmaya başladı. O an İlerde yaşlı bir amcanın olduğunu gördüm.
Gençliğinde yiğit olduğu kesin ama yaşlanmasıyla birlikte vücudu iyice yere yaklaşmış koca bir kamburuyla duvara yaslanmış sabahın bu ayazında tek başına bekliyordu.
Yaşadığım o 20 dakikalık kötü süreci unutup tüm merakımı da yanıma alarak yanına yaklaştım.
Acaba bu saatte neden buradaydı ?
Yaklaştıkça kamburunun daha da büyük olduğunu gördüm. Yüzü yere bakıyordu. bu kamburla beni görmesi imkansızdı. Ancak nefesimi hissedecek kadar yanına gelince benim geldiğimi hissetti. Başka birisi olsa tedirgin olur irkilirdi o saatte, o kadar yakınında birisinin olmasına… Fakat o tepki dahi veremedi.
Nasılsın amca, napıyorsun burada dedim.
Dememle amca haline şükredip anlatmaya başladı.
Garibim amcanın oğlu vefat etmiş. Torunlarını o okutmuş. O adam etmiş, evlendirmiş.
Torunlarından birisini ise onun tabiriyle tam adam edememiş.
İşi yokmuş.
Ona bir iş bulabilir miyim diye dışarıya varmış sabahın bu saatinde.
Sabahın bereketi bol olur bir nasip çıkar elbet demiş.
O böyle tatlı tatlı anlattıkça zamanı tekrar sorgulamaya başladım.
Zaman ! zaman dedikleri bu…
Geçirdiğin yıllar değil yaşadıkların sana verdiği o koca yük.
Peki benim ne yüküm vardı da bu sabah soluğu dışarda buldum kendimi.
Bu amcanın soluğunu kesen nice sıkıntıları olmuş ve hala o sıkıntılarla hemhal…
Ya ben ?
Neydi o ses ?
Ben neden buradayım ve bu amca ?
Kafam yine allak bullak amcayla vedalaşıp evin yolunu tuttum.
Eve geldiğimde saat yine akreple yelkovan birleşmiş 06:06’yı gösteriyordu.
Üşümüştüm. Direk olarak yatağa yattım.
Bir süre uyumuşum.
Yaşadıklarımın etkisi mi bilinmez birden uyandım.
Çokça zaman uyumuş gibi hissederek hızlıca gidip saate baktım.
İlginçti akreple yelkovan birleşmiş bu kez de 07:07’yi gösteriyordu.
Şaşırdım.
Bu ses, bu amca, saatin bu durumunun üst üste bu şekilde denk gelmesi ne kadar da tuhaf. Fakat bu sefer tedirgin olmamaya, bu durumu normale yormaya karar verdim.
Ve düşünmeye başladım. Oysa sadece bu hayatın içinde bu şekilde denk geldiklerimiz.
Ya görmediğimiz ya da o ana kadar bu denli kötüye yorarak düşünmediğimiz nice incelikler var.
Mesela benim doğum günümde 07.07.1985
Sevdiğim sayılar 3,4 ve 7. 3 ile 4’ün toplamı da 7.
İsmim Ahmet, Eşimin ismi Mediha.
Neden isimleri yazdın ne alaka derseniz !
Eşimin ismi Mediha isminin harflerinden Ahmedi yazabilirsiniz. Ahmedi demek Ahmet’e ait olan…
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Sonuç olarak kaygıya açık olmak o an normal olarak süregelen her şeyi siz de anormal yaşatmaya yeter de artar bile.
Ahmet KİRAZ