-“Küçük hesaplarla geçiyor yaşam…
Onun kaşı, bunun gözü, şunun sözü derken dönüyoruz el alem kavşağında durmadan.
Plastik bir omurga geçirmemizi istiyor sırtımıza, eğilip bükülmemizi seviyor dünya.
Sen, sen ol! Sakın sevdirme kendini bu dünyaya.
Üzeri, boyalı bir kağıt parçası egemen olmuş varlığımıza.
Oynatıyor, ağlatıyor, güldürüyor, düşündürüyor..
Trajikomik bir hale bürünüyor seyirlik yaşam tiyatrosunda.”
Bir anne yoruluyor sahnenin bir köşesinde.
Elleri soğuktan çatlamış ve donuk.
Başka camlar ardından izliyor çiçekli bahçeleri.
Bir baba var diğer köşede, gece bekçiliği yaptığı görkemli evlerin kulübesinde karşılıyor günü güneşi.
Bir çocuk var. Ve bir çocuk daha..
Ablası, dayısı, amcası, halası..
Belki on yıl sonra oğlu, kızı..
tüm bunların dışında izliyor insanlık el alem kavgasını.
-“Kulaktan kulağa yayılıyor komşu derdi. Birinden diğerine geçerken mutasyona uğruyor, gece geç saatlerde vardiyasından dönen kızın ahvali.
Kasap et koyun can derdinde sözü çınlamıyor kulaklarda belli. İğneyi kendine çuvaldızı başkasına mı batıracaktı dilinin kemiğini kırmış acımasız terzi?”
Henüz on beşine yeni basmış kızın kanına dokunuyor alemin eli, dili..
Annesinin eteğinde saklıyor sakınıyor kendini . Babanın gözleri dolanıyor donuk seyirci suretlerinde. kabarık cepler yükseltiyor sahneden bu duygusuz kitleyi.
Anne dokunuyor kızının dizine.
Çatlamış ve donuk elleri oldukça merhametli.
Ve devam ediyor kelamına kızının kulağına fısıltıyla..
-“Geçti kızım, hepsi geride kaldı. Eskinin dayanışması eldi, aleme yol aldı. insanlık seyircisiyle büyük sahne oynandı. Sen el sürme , dil döndürme, kırma, dökme, toplama elleri..
Sen, sen ol! Sakın plastik omurgan ile aleme sevdirme kendini..”
Kübra CANBAZ